Yıllar sonra buluşan iki aşık gibi…


Yıllar sonra buluşan iki aşık gibi…

Galatasaray Odeabank Erkek Basketbol Takımı, tabiri caizse kabus gibi bir sezon geçiriyor. Aslında bu gidişat, geçen sezonun son bölümünden itibaren açık bir şekilde ortadaydı. Ergin Ataman’ın sezon başındaki başarısız transferleri ve elindeki bütçeyi iyi kullanamaması, Avrupa Ligi’ne erken veda, Basketbol Süper Ligi’ne erken veda ve kapanış. Ataman ile yollar ayrılıyor, Kunter göreve getiriliyor. Erman Kunter göreve ilk geldiğinde umutlu olan kişi sayısı 2. Biri Can Topsakal, diğeri de Erman Kunter…

Mesele başarı, kazanılan kupa sayısı değil. Sahada mücadele etmeyen, maça daha çıkmadan kafasında kaybeden bir takıma, taraftarın bu tepkisi.

Bütçesi düşürülen bir basketbol takımı, başında Erman Kunter gibi bu takıma hiçbir şey katamayacak bir isim ve sezon başladı. Tahmin edildiği gibi facia bir sezon başlangıcı. Ezeli rakiplerine kafa tutmayı bırakın, karşılarında ezilen, ligde play-off’a kalmayı başarı olarak gören, daha iki sene önce müzesine götürdüğü EuroCup’ta hiçbir hedefi olmayan bir Galatasaray. Böyle bir Galatasaray, herhangi bir branşta mümkün mü? Yani; hedefi olmayan, taraftarlarına hiçbir şey vaad etmeyen bir takım. Pek akıl karı değil. Aslında sorunlar tam olarak da burada başlıyor. Mesele başarı, kazanılan kupa sayısı değil. Sahada mücadele etmeyen, maça daha çıkmadan kafasında kaybeden bir takıma, taraftarın bu tepkisi.

“Taraftara teşekkür etmiyorum, çünkü aile içinde teşekkür olmaz”

Evet bütçe düşük ama bu bir bahane değil. Galatasaray’dan daha düşük bütçeli takımlar, sarı-kırmızılı takımdan daha iyi işler yapabiliyor. Asıl konu ne? Klasikleşen kavramlar; hırs ve mücadele… Takımda kalite olmadığını kabul edebiliriz, ancak kalite yoksa, inanç ve hırs bunun yokluğunu bir nebze de olsa giderebilir. Bunun için kim gerek? Galatasaray’a bunu kim katabilir? Taraftar en çok kimi istiyor? Tek bir isim: Oktay Mahmuti… “Taraftara teşekkür etmiyorum, çünkü aile içinde teşekkür olmaz” diyen Mahmuti… Galatasaray ile yolları 2011'de ayrıldı Mahmuti’nin. Sorunsuz ama buruk bir ayrılık. Bir gün yeniden döneceğini herkes biliyordu herhalde. Ve evet, döndü de… Mahmuti sarı-kırmızılı takımla sözleşmesini imzaladı ve şunu söyledi: “Başlıyoruz, işimiz çok zor…”

İLK RAKİP ERGİN ATAMAN’IN ANADOLU EFES’İ

Oktay Mahmuti ikinci döneminin ilk sınavında, Galatasaray’ın bir başka efsane ismi Ergin Ataman ile karşı karşıya geldi. Galatasaray’ın, Anadolu Efes’e karşı kafa tutması ve bu maçta gösterdiği mücadele, gelmesinin üzerinden henüz 2 gün geçmiş olmasına rağmen Mahmuti’nin ellerinin takıma değdiğinin bir göstergesiydi. Maçın ardından Ergin Ataman’ın da söylediği gibi, Galatasaray maçtan kopmadı: “Galatasaray, bundan önceki maçlarda farkı geriye düştüğünde dağılıyordu ve maçtan kopuyordu. Ancak Oktay, henüz 2 gün önce gelmiş olmasına rağmen bunu değiştirmiş. Bugün çift haneli fark olmasına rağmen maçtan kopmayıp oyunun içerisinde kaldılar.”

“Bugün oyuncularım çok iyi mücadele etti ancak bunun için bir teşekkür beklemesinler. Galatasaray forması giyiyorlarsa; mücadele etmek, nefes almak gibi bir şey olmalı onlar için”

Mahmuti cephesine bakalım, harika bir geri dönüşe rağmen son dakikada kaybedilen Anadolu Efes maçının ardından koçun şu açıklaması, taraftarların onu neden bu kadar çok istediğine bir işaret aslında: “Bugün oyuncularım çok iyi mücadele etti ancak bunun için bir teşekkür beklemesinler. Galatasaray forması giyiyorlarsa; mücadele etmek, nefes almak gibi bir şey olmalı onlar için.” Evet, Galatasaray’ın oyuncusuysanız; mücadele etmek ruhunuza işlemeli diyor Mahmuti. Mücadele demişken, herhalde üzerinde durmadan geçemeyeceğimiz bir maça gidelim. 9 Şubat 2012, yani bundan tam 6 sene önce, belki de EuroLeague tarihinin en iyi takımlarından birine karşı sahaya çıkacak sarı-kırmızılılar. Rakip, namağlup CSKA Moskova. Jonas Kazlauskas’ın öğrencileri, o sezon Galatasaray mücadelesine kadar oynadığı hiçbir maçı kaybetmedi. Oktay Mahmuti, geçtiğimiz gün TEDx’te yaptığı bir konuşmada o maç öncesi oyuncularına söylediklerini aktardı: “Evet. CSKA Moskova çok çok iyi bir takım. Ama bireysel performans olarak en iyi oynadığımızdan iyi değiller.” Koç, rakibin gücünün farkındaydı ama Mahmuti’nin iş ahlakı, “Bu maçı kaybettik” duygusuna kapılmaya asla müsaade etmezdi. Öyle de oldu. Mahmuti’nin Galatasaray’ı, Rus ekibine o sezonki ilk mağlubiyetini yaşattı ve parkeden 68–64'lük galibiyetle ayrıldı. O gün Galatasaray sahadan mağlup da ayrılsa, taraftar yine tatmin olurdu, sebebi ise mücadele. Başka hiçbir şey değil.

En azından taraftar şundan emin, Mahmuti varsa, son topa kadar mücadele vardır.

Mahmuti bu takımı nereye getirir, play-off potasına sokabilir mi, meçhul. Play-off potasına soksa da, sokamasa da asıl amaç bu sezon değil. Planlar daha uzun soluklu olacak. En azından taraftar şundan emin, Mahmuti varsa, son topa kadar mücadele vardır. Bu takım sonuna kadar isteyecek, çabalayacak, reaksiyon gösterecek. Skor olarak olmasa da, mücadele olarak ezilmeyecek.

Oktay Mahmuti’nin TEDx’te yaptığı bir konuşmada yer alan sözü de aslında onun karakterine ilişkin bir gösterge: “Basketbolun en güzel tarafı, bire bir oynamaktır. Hayatı karşınıza alın ve bire bir oynayın, sürekli keyif alın. Bir top değil, iki top değil, üç top değil, son topa kadar hep oynayın.” Galatasaray da bunu yapacak, kazanır veya kaybeder. Son topa kadar mücadele edecek, isteyecek.